Sosyalizm, Komünizm, Anarşizm, Sosyal Demokrasi…
İnsanlık mutluluğa nasıl erişir? Anlık
heveslerle mi, yoksa bir dünya görüşü ile mi? Bir idealist düşünce veya devrim
umuduyla mı? Öncelikle bu sorunun cevabının da kişiden kişiye değişiklik
göstereceği açıktır. Toplum yapısının insanlar üzerinde oluşturduğu etkinin
yanı sıra hükümetlerin de halkları mutlu veya mutsuz, umutlu ya da umutsuz
durumlara sokmaları gayet açıktır. Bir ülkenin veya o halkın mutlu olduğunu
nasıl anlayabiliriz? Bunun için mutluluk endekslerine, o ülkedeki orta sınıfa
veya intihar oranlarına bakılabilir. Fakat gözden kaçırılmaması gereken bazı
konular vardır.
Günümüz sosyalist devletleri dendiğinde aklımıza
gelen örnekler genelde Küba, Çin ve Vietnam’dır. Dünya genelinde medyanın daha
çok sol ağırlıklı olduğu genel kabulü de yaygındır. Bu sebeple midir bilinmez örneğin
Küba gibi sosyalist ya da emperyal savaş vermiş ülkeleri konu alan çoğu belgesel
bu ülkelerde vatandaşların mutluluğundan bahseder. Fakirdirler ama mutludurlar.
Fakirliği de öyle yolsuzluk, kapalı ekonomi veya yanlış yatırımlardan değil
Amerikan Ambargosundan kaynaklandığı vurgulanır. Peki bunlar ne kadar doğru.
Birkaç olayı düşünmenizi isteyeceğim.
Örneğin Allende’nin Şili’si. Salvador Allende 1970’lerdeki Şili devlet
başkanıdır, tabi sağ eğilimli CIA destekli faşist bir darbe ile öldürülene
kadar. Salvador Allende, son sözleri olan “Yaşasın Şili! Çok yaşa halkım!
Yaşasın işçiler!” ile çoğu sosyalistin kalbinde yer alan bir liderdir. Onun
son radyo seslenişini dinleyen her sol eğilimli kişinin bir yandan üzülürken
diğer yandan içinin umutla dolduğu aşikardır. Benzer durumu Che ile de
örneklemek mümkün olabilir. Che Guevara’nın sadece güney Amerika’da değil tüm
dünyada orta ve işçi sınıfına bir umut aşıladığı ortadadır. Benzer durumu Cemal
Abdünnasır’da da gördüğümüz aşikardır. Mısırlı Nasır’ın sosyalist ve milliyetçi
tutumu halkı tarafından güçlü bir şekilde desteklenmişti. Tıpkı Che’nin ve Raúl
Castro’nun Küba’da başlattıkları hala Güney Amerika halklarına örnek oluyorsa, Abdünnasır’da
Ortadoğu Arap halkları için bir ışık saçan yol olarak görülmüştür. Son örnek
olarak da İspanyol iç savaşını vermek istiyorum. Dünyanın dört bir yanından
devrim umuduyla İspanya’ya giden kişiler Çin iç savaşında umut olmamışmıdır.
Peki umut eşittir mutluluk mudur?
Şimdi bunları neden bahsettiğimi
sorabilirsiniz. Çünkü sosyalist sistem Komünizme giden bir yoldur. Şu ana kadar
dünyada bir Komünist ya da Anarşist bir devlet gelmemiştir. Hatta Anarşistler
18. yüzyılda geniş çaplı bir desteğe sahip olsalar bile devletin başına dahi
gelememişlerdir. Fakat tıpkı Anarşizm’de olduğu gibi Komünizm de halkaların devrim
hayallerini süsleyen bir Nirvana’dır. İnsanları da mutlu eden bu Nirvana’ya
erişme arzusu ve emin olunuşudur. Dinler de bu inanca dayanır. Tıpkı Ortadoğu
menşeili 3 büyük dinde olan Cennet arzusu gibi. Huzura erilecek, herkesin
sonunda mutlu olacağına inanılan yegâne yer.
Bu yazıya şu sorularla son vermek
istiyorum. Peki bu durum sadece Komünist veya Anarşist Nirvana’ya ulaşmayı amaçlamak
ile mi daimidir? Peki ya Berlin duvarının yıkılışı da sosyalist bir totaliter
devlete karşı halkların bir umut arayışı ve özgürlükte ulaşılacak Nirvana’ya
odaklanışı değil midir?
Yorumlar
Yorum Gönder